Son zamanlarda çok sık duymaya başladık. Değişim, gelişim, farkındalık vs. kavramlarını. Bireysel gelişim diyoruz, sosyal gelişim diyoruz. Peki ya gelişimin zıttı nedir? Durağanlık mı? Tek düze kalmak mı? Eski kafalı kalmak mı? Bence gelişimin zıttı yok olmaktır, hatta ölmektir. Eğer gelişmezseniz, ölürsünüz.
Gelişim kavramının özünde, “değişim” vardır. Değişim sizi rahat alanınızdan çıkmaya ve “tehlikeli, riskli ve alışılmadık” şeyler yapmaya zorlar. Ancak değişim, gelişim için en büyük fırsattır. Peki; insanlar neden değişime karşı çıkarlar? Neden “Değişeceğiz” dediğimizde insanlar koltuklarına sıkı sıkıya sarılırlar? Gerçi herkes böyle davranmaz ama yine çoğunluk böyledir. Bazı insanlar, -ben onlara akıllı insanlar diyorum; biliyorsunuz, zeki olmak ile akıllı olmak arasında fark vardır- değişimin getirdiği yeni olasılıklardan ne tür fırsatlar yaratabileceğine odaklanırlar. Ama bunu yaparken kendilerine bazı sorular sorarlar: “Neden bunlar benim başıma geliyor?” yerine “Ne gibi olumlu adımlar atabilirim?, “Bu değişim bana ne kadar zarar verdi?” yerine “Bu değişimden nasıl yararlanabilirim?” diye.
Kendimize yapıcı sorular sormak, pozitif düşünebilmemiz için ise, bazı engelleri de aşmamız gerekmektedir. Bu engelleri şöyle açıklayabiliriz:
1.Engel: Korku. Yeni şeyler, eski alışkanlıklarımıza olan inancımızı tehdit eder. Kendimizi tehdit altında hissettiğimizde ise korku duyarız. Fiziksel ve duygusal olarak etkileniriz. Hele değişim doğrudan bize yöneldiğinde korkumuz daha da artar. Peter Senge’in şöyle bir sözü var: “İnsanlar değişime karşı çıkmazlar. Değiştirilmeye karşı çıkarlar.”. Kendimizi değişimin “kurbanı” olarak görmeye başladığımızda ise vereceğimiz tepkiler hiç de mantıklı olmamaktadır. Ama korku, yönetilebilir bir duygudur. Mantık yürütme, olumlu iç konuşmalar, uzmanlardan alınacak desteklerle bu süreç, amaca yönlenilerek başarıyla aşılabilir.
2.Engel: “Ne olurdu?” oyunu. Durumlar değişmeye başladığında geriye dönerek, “….. ne olurdu?” şeklinde düşünce üretmek gereksiz zaman ve enerji kaybına neden olur. “Yatırım yapmasaydım ne olurdu?, “Küçülmeseydim ne olurdu?”, “Daha iyi bir eş olsaydım ne olurdu?” gibi. “Ne olurdu?” oyunu, büyük bir kara delik gibidir, oyuncuların, bizlerin ileriye gitmesini, eyleme geçmemizi engeller. Hemen olumlu sorularla şuanı ve geleceği planlamak ve uygulamaya geçmek doğru bir hamle olacaktır.
3.Engel: Etiketler. İşimizi kaybedince, onun bize verdiği imkanları kaybedince, kartvizitimiz gidinde kendimizi tam anlamıyla bozguna uğramış gibi hissederiz. Ama yanlış olan şudur. Biz bu etiketlerden ibaret değiliz. Görevimiz, işimiz, biz değiliz. Bunlar sadece etikettir. Bu iş olmadan da bir yaşantımız ve karakterimiz vardı. O yüzden, bence kendi yaşantımızın CEO’su olmamız gerek.
4.Engel: Odaklanma eksikliği. Değişim yaşanırken görüntü bulanıklaşır. Gidilecek yol belli olsa da, yolculuk esnasında dikkat dağılabilir. Bunun sebebi, planlı bir değişimin yaratılamamış olmasıdır. Odaklanma, az sayıda konuda, daha etkili olmaktır. Önceliklerimizi belirlemeli, onlara yönelik eylem planları yaparak değişimi yaşamalıyız.
Değişim gelip bizi bulduğunda, kendimize soracağımız sorular, aradığımız yanıtlardan daha önemlidir. Bazı insanlar “Benden ne olur ki?” diye sorarlar. Başarılı insanlar ise, “Ne olacağım?” diye.